Facebok

30 Nisan 2014 Çarşamba

HAMPİ & HİNDİSTAN'A RENGARENK BİR VEDA

Gokarna'dan Hampi'ye yaklaşık 12 saatlik bir yolculuk yaptık otobüsle. Zaman ve uzaklık kavramı öyle bir değişti ki kafamızda, artık 12 saatlik yol sanki İstanbul'dan İzmit'e gitmek gibi gayet sıradan ve yakın geliyor :)
Meşhur Lonely Planet kitabını hiç kullanmadık ve fark ettim ki ilk zamanlardaki gibi gideceğimiz yer hakkında internetten, farklı bloglardan araştırma da yapmıyoruz uzun zamandır. Mesela Hampi'ye gidiyoruz ama çevremizdekilerden adını duyduk sadece, hiç bir fikrimiz, planımız yok burası için. Galiba böylesi daha güzel ve kesinlikle çok daha heyecan verici. Çok fazla araştırma ve planlama yapmaya kaptırmamak lazım bence, bazı şeyleri kaçırsanız da olur. Kendi hikayenizi yaşamak, hayatınızın yönetmeni olmak baş rolü olmaktan çok daha iyi ;)
Unesco dünya mirası listesinde olan Hampi hakkında bişeyler okumak isterseniz link burada
Akşamüstü saatlerinde Hampi'ye vardık ama daha çok gezginlerin takıldığı nehrin karşı tarafına geçmemiz gerek. Kayığa biner binmez kafamızı çevirdik ve yine muhteşem renkler karşımızda, gün batımı.. 











Oda aramaya başladık tek tek soruyoruz ama Coşkun hasta, yürüyecek hali yok, çantalar ağır.. Son girdiğimiz yere attık kapağı 300 rupiye.  Sabah kalktığımızda kahvaltıya inince çok da iyi yaptığımızı anladık. Koskoca bir pirinç tarlasının ortasında, yemyeşil, harika bir manzara eşliğinde kahvaltı yaptık.





Hindistan'daki son günlerimiz, ikimiz de halsiziz, ara ara ateşimiz çıkıyor, burnumuz musluk olmuş.. ama bir yandan da etrafı keşfetmek, son günleri yatarak geçirmemek istiyoruz. Önümüze gelene soruyoruz ne yapılır, nereye gidilir burda diye.. 
Önce işlerimizi halletmek için otobüsle şehir merkezine gittik. İran'a vizenin bittiği gün uçak biletimiz var Mumbai'den.. O yüzden bir gün önce Mumbai'de olmamız gerek, 4-5 gün Hampi'deyiz, şimdiden otobüs biletini alalım diye gittik merkeze, otogara ama yok. Bulamadık. Hindistan'ın her yerinde otogardan bilet bulabiliyosun ama burada yok, turizm acentalarına gidin dediler. Biz de Hampi'ye dönüp paraya kıydık ve herkesten iyi kötü bir çok yorum aldığımız 'yataklı otobüs' için bilet aldık.. Bir de pazarın içinden geçerken görmemizle bu nedir aga diyerek bakıp bakıp gülmekten bayıldığımız bi t-shirt gördük. Alalım bari hatıra kalır çok da komik dedik, Coşkun'da  alır almaz geçirdi üstüne. Anam sen misin giyen, gören her Hint'li 'Heroo' diyerek gülüyor, sarılıyor, fotoğraf çektiriyor Coşkun'la :) T-shirtte ünlü bir oyuncu, ne bileyim böyle Kenan İmirzalıoğlu, Polat Alemdar karışımı kıroluğunda bi adamın 3 fotoğrafı var:) Coşkun Hindistan'dan çıkana kadar üzerinden çıkartmadı, iyi eğlence oldu bize :) 





Geri dönüp nehri geçmeden önce görmemenin imkansız olduğu eski tapınaklarda dolandık. Açıkçası kimseye sormadık bu nedir, kimdir, niyedir diye. Gittik. Tanıdığımız tanrıları figürlerini gördük. Heykellerin ve tapınakların ihtişamını, güzelliğini saygıyla seyrettik. Duvarlardaki figürlere hayran kaldık. Nasıl etkilenmez ki insan bu detaylı anlatımlardan. Bütün bir insan hayatını en ince detaylarına kadar heykeller ile süsleyerek anlatmışlar ve üzerinden geçen bunca yıla rağen hiç bir yıpranma yok! Enteresan şekillerde yığılmış koskoca kayalar, mekan ve zaman kavramının yitirilmesi..

















Ertesi gün hastalıktan dolayı yayıldıkça yayıldık ve öğleden sonra etrafta öylesine bir tur atarken ucuz bir thalici teyze bulduk. Teyze müşterilere hint kınası da yapıyor, seyrettim biraz gayet de amatör, ben de yaparım ki dedim ve Coşkun üzerinde çalışmalara başladım bile :) Sonra gün batımının en güzel nereden seyredildiğini öğrendik ve başladık tırmanmaya. Bir sürü velet de çay satmak için peşimizdeler. Onlarla oyalandık biraz, gün batımını seyrettik ve geri döndük.. 









Shiva imiş ;)




Akşam parti var dediler, gittik ama açız, küçücük bir yer, herkes masalarda oturuyor, birileri sahne gibi bir yerde dans ediyor, her yer dolu oturacak tek bir yer olmadığı için başka tarafa geçtik. Burada bir grupla muhabbete daldık, yakınlarda bir göl olduğunu söylediler, süper, bayılırız göllere! Gitmek için bisiklet kiralayın dediler ama sabah nasıl hissedeceğimizi bilmediğimizden kiralamadık, bisiklet kullanacak kadar bile halimiz yok..
Öğlene doğru başladık yürümeye. Yola çıkınca otostop çektik, göle giden yol ayrımına bıraktılar bizi. Oradan da sora sora bulduk ama burası baraj gölü! Ulan bu muydu be, Arambol'deki gibi bir göl hayal ediyorduk biz.. Beklentileri yüksek tutmayacaksın arkadaş, net.






Hampi bir kayalık. Galiba kelime anlamı da kayalık. Öyle kayalar var ki, sanki devlerin çocukları burada oyunlar oynamış, bazı kayaları üst üste koymuş, bazılarıyla misket benzeri oyunlar oynamış, bazılarını öylece savurmuş..











Göl kenarında bir çok kayanın üzerinde de yazıyor ki, suya girmeyin, tehlikeli, timsah var ! Gelen geçen bir kaç kişiyi durdurup sorduğumuzda yok yeaa şaka olsun diye yazmışlar, millet çıplak suya giriyor, bunu engellemek için yazılmış falan dediler. E tabii inandık, bu kadar insanın suya girdiği gölde timsahın ne işi var! Kendimize göre en tenha patikayı seçtik ve oraya doğru uzanalım dedik. Suyun yakınından yürüyoruz, anam o da ne! Küçük bir timsah hızla suya girdi! Siz siz olun yolunuz Hampi'ye düşerse ve serinlemek isterseniz ( burası gerçekten çook sıcak ) göle girmeyin. Şansınız yoksa ham yaparlar :) 
Geri dönerken karşılaştığımız herkese gördüğümüz pek de büyük olmayan timsahtan bahsettik. Adamlar boşuna yazmamışlar o yazıları dedik. Böyle şeyler kulaktan kulağa yayılır, bizim gördüğümüz timsah yıllar içerisinde anlatıla anlatıla koocaman olur, bir kaç kişiyi de ısırır :) 
Ertesi sabah erkenden kalkıp çıkışımızı yaptırdık. Hindistan'da hiç bir yerde yabancılık duygusu hissetmiyoruz, her yere ilk günden alışıyor, ayrılmak istemiyorsun. Hampi'de öyle, değişik bir havası var, takılıp kalıyor insan gözler pirinç tarlalarında, kayalarda.. Bir sürü de minik sincap var Delhi'dekilerden ama çok korkaklar. Dün akşam Coşkun'un şekeri düşebilir gece diye yastığın yanına çikolata koymuşuk, açılmamış halde. Sabah uyanmış, ne biçim açmışsın çikolatayı diyor bana, e ben açmadım ki..
Sincap! Yastığımızın yanına, ikimizin arasına kadar gelmiş, paketi kemirip açmış çikolatayı yemiş biraz, sonra çekip gitmiş ve biz fosur fosur uyuyoruz:)
Hımm Hindistan Cevizinin Dayanılmazlığı


Bunlar da motorcu takımı :)


Ve yine bir kurbağa-cık. Sen nasıl minik nasıl tatlı bir hayvansığğn!

Sonra da dere manzaralı bir yere geçip son günümüzü yata yata geçirdik. Bu rahat, kimsenin ne içersin ne yersin diye sormadığı, kafana göre uzanıp yatabildiğin mekanları çok özlicez belli.. Gokarna'da bulduğumuz kitabı da buraya bıraktık ve akşama doğru ayrıldık.
Dereyi geçtikten sonra telefonu orada şarjda bıraktığımızı fark ettik! Hayırr ikinci bir vaka daha kaldıramam! Coşkun koşa koşa gitti ve telefonla döndü :) Kim demiş Hindistan güvensiz bir yer diye, Tayland'dan bin kat daha güvenli şimdi bize göre ;) 
Otobüse binerken Arambol'den tanıdığımız bir arkadaşla karşılaştık. Yata yata sabah erken saatlerde Mumbai'ye vardık. Türkiye'de bu yataklı otobüslerden neden yok ki, çok rahattı.. 





Mumbai'ye geldiğimiz gün, Hindistan'daki son günümüz, akşam İran'a uçacağımız gün.. Nasıl veda ediyoruz peki? Holi festivali ile :)
Son günümüz tam anlamıyla rengarenk! Önümüze gelen yüzümüze nazikçe toz boyalardan sürüyor ve sarılıyor, happy holi.. Parti yapılan yerler dışında sokaklarda da herkes kafasına göre dans ediyor coşuyor:) Parti olan yere giremedik, davetiye mi ne gerekiyomuş ama sokaklar da oradan farksızdı. Ara sokaklarda müzik setini evin penceresine dayamış son ses açmışlar, gelen geçenler, orada yaşayanlar, çoluk çocuk, genç, yaşlı herkes ama herkes dans ediyor, boyalar sürüyor birbirine ve sarılıyor birbirine, bu kadar güzel bir veda olabilir mi!





























Sonunda bayıldık işte böyle.. Hint kınası ile ilk çalışmam da 'om' :)


Boyalarla yaşamlarındaki rengi, içlerindeki güzelliği dışa vuruyorlar. Buradan ayrılmak öyle zor geliyor ki. Renklerin, tatların, kokuların, müziklerin, rüyaların tadına yeni yeni varmışken.. 
Akşam havaalanına gittik ve renklerin, rüyaların ülkesine tekrar buluşmak üzere veda ettik..  
Hindistan, herşeyiyle tek kelimeyle 'muhteşemdi'. İnsana insan olmayı öğreten gerçekten farklı bir yer. Anlatmak zor, buradaki çeşitliliğe inanmak zor. Cidden ön yargılarınızdan kurtulun, boşuna şarkısını yapmamış Mazhar Alanson, 
Hindistan yavaştan kendini sevdirir, diye!

Emine&Coşkun