Facebok

23 Ekim 2013 Çarşamba

MALEZYA'DAKİ SON DURAK MABUL ADASI

Çevresini 15 dakikada yürüyebileceğiniz, berrak ve renkli bir kıyısı bulunan Mabul adasına gitmek için Semporna'ya uğramanız gerekiyor. Semporna denilen yer ise bildiğiniz çöplük. Rezillik ve iğrenç kokudan, sefaletten, koskocaman deniz kenarındaki yeşil renkli camiden başka bir şey yok burada. Ya da biz görmedik diyelim, çok zaman geçirmedik zaten burada..
Eğer ille de burada konaklamak istiyorsanız limanda deniz üstünde temiz denebilecek bir otel var ve diving ofisleri de aynı bölgede.

Mabul adası, etrafı çöplere çevrili, öğrendiğimize göre ne yazık ki Asya'daki çoğu yer gibi dinamitle balık avlanan, dünyanın en iyi dalış noktalarından biri olan Sipadan adasına gitmeden önceki son durak. Size şu kadarını söyleyeyim, belki bir 10 sene sonra ne denizin altında ne de adalarda görebileceğiniz tek şey üçün biri olan çöpler ve ölü mercanlar olacak :( Turistlerin gördüğü güzel kısımların dışında manzara kötü.. Çok ciddi tehlike altında olan güzeller güzeli bir yer burası. 
















                     

 Ada da her bütçeye uygun konaklama imkanı var. Biz Uncle Chang adındaki yere gitmek için buranın Semporna limandaki ofisine gittik. Gidiş geliş transferler, konaklama ve yemek, 5 gün için adam başı yaklaşık 150$ anlaştık. Tekneyi beklerken o gece bizimle aynı yerde kalan Aydın ile tanıştık. Gece aynı odadaydık ama o geç geldi biz uzanmıştık falan konuşmadık yani, anam meğer Türk'müş! Kendi aramızda saçma sapan konuşmadık iyi ki :) Bir gün çok fena toslayacağız ama dur bakalım, güçlü kuvvetli birine denk gelmeyiz inşallah da bir dayak yemediğimiz kaldı :P 
Aydın yaklaşık 2 senedir Kuala Lumpur'da yüksek lisans yapıyor ve çalışıyor. Mabul'a dalış eğitimi almak için gelmiş. Biz eğlenirken o sıklıkla ders çalıştı:) 

                            








   

Adaya varır varmaz kahvaltı ile karşılandık. Cennete düştük açık büfe kahvaltılar falan derken meğer bundan sonraki günlerde kabusumuz olacak olan buharda haşlanmış pirinç ve soslarla piç edilmiş tavuk ve balıklardan haberimiz yoktu. İnsanların buraya gelme nedeni çoğunlukla Sipadan'a gitmek ya da dalış eğitimi almak.
Uncle Chang sosyalleşmek için oldukça iyi bir işletme, yemekleri dışında hiç bir problemi yok denebilir. Ancak kanalizasyonu direkt denize akıtmaları sadece doğa ve güzellik için gelinen bir yer adına tam bir tuhaflık. Musluklardan akan su ise bildiğin az tuzlu su.
Ama elektriğin saat 6 dan sonra verilmesi önemli bir artı.

Şimdi önce sövdük saydık ama burada ilk denize girip suyun altına baktığınızda nefes almayı unutturacak güzellikte canlılar ve renklerle karşılaşıyorsunuz. Otuz dereceden hiç şaşmayan su sıcaklığı ve adayı oluşturan çıkıntıdan sonraki derin uçurum.. Genellikle dalışların önemli bir bölümü adaların kenarlarındaki bu uçurumlarda gerçekleşiyor. Akıntı ve derinliğin getirdikleri ekvator güneşi ile karşılaşınca eşsiz su altı manzaraları ortaya çıkıyor. 



























Biz sadece şnorkel ile baktık ama dalan arkadaşlar ne gördüyse aynılarını gördük. Tekneyle açılır açılmaz suyun üstünde adam büyüklüğünde kaplumbağalar karşılıyor sizi. İki farklı çeşidi var, biri yeşil, diğeri de karetta karetta. Suyun içinde mercanlarla beslenen papağan balıkları, melek balıkları, rengarenk ismini hatırlamadığım onlarca çeşitte ve boyutta, ki bazıları 2 metrenin üzerindeki balıklar, baraküdalar, aslan balıkları, deniz yılanları, mürenler, köpekbalıkları, kalamarlar, ahtapotlar, yengeçler, orfozlar, tunalar... ne ararsanız var. 























Dalış yapanların dediği ise belirli bir derinliğin altında  (10-15 metre) görüş düşüyor ve yüzeydeki kadar keyifli görüntüler yok. 
Snorkeling için dalışa gidenlerle birlikte hareket etmemizin en güzel yanı su kabarcıkları içinde yüzmek:)  
Bu bölgelerde gün 06:00 da doğuyor 18:00 de batıyor, hiç değişmiyor. Her gün de seyretsek asla sıkılmayacağımız tek şey güneşin batışıdır heralde..  




















Ada halkı balıkçılıkla geçiniyor ve buradaki turizm pastasından muaf tutulmuşlar. Sefalet içinde sürünüyorlar. Dolayısıyla balıkçılık yapıyorlar. Balıkçılık ise kolay değil. Büyük ve lezzetli balıkları çok çok ucuza satın alabiliyorsunuz. Karsız bir meslek. Bu yüzden onlarda resiflerin içine sıçmak gibi özel bir görev üstlenmişler. Burada tanıştığımız Nathalie adlı İsviçreli bir kız ( daha sonra Bali'de aynı evi paylaştık )  iki kez dinamit patlatıldığı sırada dalıştaymış ve şok geçirerek yukarı çıkmak zorunda kalmış. 
'O an, titreşim, öyle kötüydü ki ölüyorum zannettim, sadece balıklar değil dinamit çevresindeki bütün deniz canlıları ölüyor' dedi :( 
Böyle bir avlanma sistemi olabilir mi ya, nasıl izin veriliyor anlamak mümkün değil, bütün dünyayı kurutup cehenneme çevirmeden rahat etmeyecek insanoğlu!



Ada hindistan cevizleriyle kaplı. Bolca tavuk ve irili ufaklı kertenkeleler var. Monitor kertenkelesi ise yaklaşık 2 metre boylarında, ısırınca iz bıraktığı için halk çekiniyor ama bizdeki sokak kedileri gibi etrafta dolaşmalarına rağmen çoğunlukla insandan kaçıyorlar. 

                             

   
                                            

      
Yakınlarında Kapalai adında üzerinde sadece bir otel bulunan ve yerel halkın yaşamadığı başka bir adacık daha var. Burası biraz daha korunmuş ve balıkların boyutları bariz çok daha büyük. Köpek balığını ve barakudaları burada gördük. Suni kafesler ve batıklarla dalma meraklıları ve şnorkel için bir cennet.





















































Bu arada Uncle Chang'daki ilk günümüzde Sipadan'a gidecek kişiler listesinde bir Türk kızın adını gördük. Ayşen. İkinci günü şnorkelle dalıştan geliyoruz, aa yine Türkçe konuşan iki adam. Hemen selamlaştık, daha sonra Bali'de de çok güzel vakit geçirdiğimiz İdris ve Volkan adında iki arkadaş, izinler ve bayram tatili birleştirip güzel bir tur ayarlamışlar. ( Biz gördüğümüz köpek balığı resmini çekememiştik, sağolsun İdris'in Sipadan'daki dalışlarında çekmiş olduğu ve Aydın'ın son dalışında çektiği birkaç fotoğrafı kullandık ) Sonuç, ada nüfusunun yüzde onunu oluşturduk neredeyse ama daha bitmediii. Ertesi gün günlük tur ile üç Türk daha geldi. Etti mi 8? :) Şimdi daha iyi anlıyorum dünyanın öbür ucunda, nerde olursa olsun, düşen her uçakta yada büyük kazalarda mutlaka 1 Türk'ün de olmasının normalliğini :)

Böyle yerlere yoğun sezon dışında gelmenin, zamanı sınırlı olanlar için riskleri olsa da bizim gibi rahatlar için çok daha tercih edilebilir olduğu kesin. İki defa hava inanılmaz bozdu. Güneşli birkaç günün ardından kötü havayı da yaşadık. Yağan yağmurun aşırılığına mı şaşıralım, dalgalara mı, rüzgara mı, yoksa havadaki sıcağa mı!? Sanırım adadaki en keyifli saatleri bu fırtınalar sırasında geçirdik:)





Ada da yakalandığımızda yağmur ve okyanusun tadını çıkarttık. Katamaran da yakalandığımızda da en ön uç kısma oturup, ayaklarımızı uzattık aşağıya ve artık canımızı acıtarak yağan yağmur altında dalgalara karşı savrulmanın keyfini çıkardık ayıptır söylemesi :)

















Modern toplum bütün güzellikleri öldürüyor. Plastik ve hazır gıda kapları okyanusun ortasında kazıkların üzerinde evler yapmış insanların evine kadar girmiş ve artık o masmavi denizin üzerini kaplamış durumda. Tüketim hızındaki bu anormal artış ve her kişiyi pazar haline getiren sistem, binlerce yıldır eko sistemin bir parçası olan yerel kültürleri kendine bağlayıp, onların doğa ile olan kusursuz ilişkilerini paramparça ediyor. 

Size son sözüm buralar yok olmadan gidip görmeye çalışın..

Planlar ve güzergah sürekli değişiyor.. Tayland'a geri dönecektik gööya Malezya'dan sonra! Mutlaka dönücez ama eninde sonunda:) En kötü ihtimalle Hindistan'dan sonra..
Vee sıradaki durak Endonezya, Bali! :)

Emine&Coşkun






Hiç yorum yok :

Yorum Gönder